Ümit Kurt, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin liderlerinden Cemal Paşa’yı ve Osmanlı Ermenileri ile olan ikircikli ilişkisini tartışıyor .

Dr. Kurt Avustralya’daki University of Newcastle’da öğretim üyesidir.

Falih Rıfkı’nın, Cemal Paşa’nın emir subaylığını yaparken Sina’daki anılarını anlattığı hatıratı, Paşa’nın makamında Nablus’un Arap eşrafına fırça atmasıyla başlar. Cemal Paşa, bu şahısları sözde milliyetçi faaliyetleri sebebiyle azarlar, ardından da merhamet eder ve ceza olarak yalnızca Anadolu’ya sürgün edilmelerini emreder. [1] Bu sahne İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin (İTC) en güçlü üçüncü figürünün tahakkümünü nasıl kurduğununun örneklerinden biridir. Cemal her ne kadar modernleşme ve medenileşmeye inansa da aynı zamanda zalimane bir disiplinin de savunucusuydu. Falih Rıfkı’ya göre Paşa’nın hal ve hareketleri adetâ Avrupalı sömürgecileri andırıyordu.

Suriye-Filistin bölgesinin komutanı ve valisi olarak Cemal Paşa, “medeniyet” uğruna belli etnik grupları hedef alan birçok acımasız kararlar alıp bunları uygulamaya koydu. İzlediği siyasete meşruiyet sağlamak adına da amacının ideal bir Osmanlı kimliği ve vatandaşlığı yaratmak olduğunu öne sürdü. Suriye’deki Arap, Ermeni ve hatta Yahudi toplulukları üzerinde uyguladığı sosyal mühendislik deneyleri gaddarcaydı. Bunları kolonyal bakış açısına benzer bir raison d’etat ile gerekçelendiriyordu.

ADANA VALİSİ CEMAL BEY
KAYNAK: SALT GALATA ARŞİVİ, ISTANBUL

Cemal Paşa’nın Araplara yaptığı ve cinayet derecesine varan zulümler iyi bilinse de, Ermenilere karşı tavrını tam anlamıyla anlayabilmek zordur. Cemal Paşa’nın Araplar, Ermeniler ve Yahudiler başta olmak üzere Suriye’deki etnik gruplara karşı tutumunun temel hedefi, bu toplulukları Osmanlı Devleti’nin bağımsızlığına, birliğine ve otoritesine zarar veremeyecek duruma getirmekti. Bu doğrultuda da Ermeni nüfusunun sürüldükleri bir bölgede çoğunluğu oluşturmamaları ve Osmanlı Devleti’nin bağımsızlığını tehdit edecek taleplerde bulunma gibi bir durumlarının olmadığından emin olmak için elinden geleni yaptı. Cemal Paşa, Ermenilerin reform taleplerini ve Avrupalı güçlerin Osmanlı üzerinde baskı kurmasına meydan vermelerini İmparatorluğun alnında bir leke olarak gördü. Bu sebeple Talat ve Enver ile aynı görüşteydi. Böylesine bir tehdit ve bu tehdidin getireceği “bela” tamamen ortadan kaldırılmalıydı. [2] Cemal Paşa’nın da söylediği gibi, “Ermeni ayaklanmaları devletin varlığını tehlikeye sokan olaylardır.” [3] 

Buna rağmen Cemal Paşa bir devlet adamı olarak kariyeri boyunca Ermeni cemaatinin ileri gelenleri ile iyi ilişkilerini sürdürdü. Adana valiliğine atandığı zaman (Ağustos 1909) aynı senenin baharındaki olaylarda Ermenilerin topluca katledilmesinde parmağı olan zanlıların davalarında aktif rol oynadı.

Cemal ile İTC’nin diğer iki lideri Talat ve Enver arasındaki temel farklılık, Osmanlı Devleti’ne bir tehlike arz edemeyecekleri noktaya gelinceye kadar Ermenilerin nüfusunu azaltma planlarında kullanmak istediği yöntemlerdi. Cemal Paşa, bir topluluğu imha etmenin taraftarı değildi. Bunun yerine disiplinli bir asimilasyonun savunuyordu. Hedefi sistematik bir şekilde Ermenileri Türkleştirmek ve İslamlaştırmaktı. Bundan ötürü de kendi komutasındaki Dördüncü Ordu’nun yönetimi altında bulunan vilayetler, kasabalar ve mutasarrıflıklarda ikamet eden Ermenilerin toplu katliamlarına müsaade etmedi. Ancak Ermenilerin ihtida ederek milliyetlerini bırakmaları için gayret gösterdi. Cemal Paşa’ya göre bu yolla kendisini Ermeni olarak tanımlayan kişilerin sayıları azalacaktı. Amacına ulaşmak için dul kadınların ve on iki yaşının altındaki yetim kız ve erkek çocuklarının ihtidası ve asimilesi için çabaladı. Ermeni dul kadınların Müslüman erkeklerle evlenmelerini teşvik ederek yetim kız ve erkek çocukları için yetimhaneler kurdu, bu yetimhanelerde Türkçeden başka dil konuşmak yasaklandı. Türk aileler buralardan çocuklar evlat edinip Türk değerleri ve kültürleri ile yetiştirmeleri için teşvik edildi.

CEMAL PAŞA
KAYNAK: ATATÜRK KİTAPLIĞI, ISTANBUL

Bu esnada Suriye’de bulunan Talat Paşa, hatıratında Cemal’in “Ermenilerin göçü” ile hiçbir alakası olmadığını yazmaktadır. [4] Cemal Paşa kendi bölgesine gönderilen Ermenilere iyi davranarak buradaki Ermeni cemaatinin teşekkürlerine mazhar olmuştu. Amacı sürgün edilenlerin çektikleri eziyeti en aza indirmekti, Talat Paşa ve İTC içerisindeki destekçileri ise kasten yaptıkları bu vahşette Cemal Paşa’nın tam tersine hareket ediyorlardı. Ancak yine de Cemal Paşa prensipte bu sürgünlerin destekçisiydi ve 1915’in Şubat ve Mayıs ayları arasındaki tüm sürgünlerin zorunlu olduğu fikrinin arkasındaydı.

Salim Tamari’nin de ifade ettiği üzere Birinci Dünya Savaşı dört yüz yıl süren zengin ve karmaşık Osmanlı mirasını yıkarak yerine 

Arap anlatısında “Türk günleri” olarak ifade edilen bir miras getirdi: Ahmed Cemal Paşa’nın Suriye’deki dört yıl süren tiranlığı, seferberlik ve 15 Ağustos 1916’da Beyrut’un Burj meydanında Arap vatanseverlerin toplu olarak asılmaları. [5]

Tamari, argümanını daha da ileri götürerek meşrutiyet rejiminin Suriye-Filistin bölgesini imparatorluğun ayrılmaz bir parçası olarak içinde bulunduran çokuluslu bir memleket yaratmakta başarısız olduğunu ifade eder. [6] Bu husustaki umutlar da Cemal Paşa’nın diktatoryal rejiminin ağır yükü altında ezildi. Bir yirminci yüzyıl milliyetçisi olan Cemal, kendisinin kutsal görevinin Osmanlı topraklarını on yıllardır devam eden İngiliz “tecavüzünden” kurtarmak olduğuna inanıyordu. Bu hedefe ulaşamasa da gerekirse “Süveyş kanalını kendisinin ve arkadaşlarının cesetleri ile” doldurmaya hazırdı.

Talat Paşa kabinesinin 8 Ekim 1918 tarihinde istifa etmesinin ardından Cemal ve yedi İTC lideri önce Almanya’ya, ardından da İsviçre’ye kaçtılar. İşlediği savaş suçları için gıyabında görülen davada İstanbul’daki askeri mahkeme tarafından suçlu bulunarak idamla cezalandırıldı. Anadolu’daki Kemalist hareketi aktif olarak destekleyen Cemal Paşa, Mustafa Kemal’in Ankara hükûmetini ve liderliğini tanıyarak 1921-22’ye kadar bu grupla yakın iletişimini sürdürdü. Ankara ile Rusya’daki yeni komünist rejim arasındaki pazarlıklarda irtibat subayı olarak görev aldı. Bu görevi için Tiflis’e gerçekleştirdiği bir seyahat sırasında 21 Temmuz 1922 tarihinde Ermeni suikastçılar tarafından öldürüldü. Amaçları halklarının mahvında oynadığı rol için Cemal Paşa’dan intikam almaktı.

Notlar

[1] Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı (Istanbul: Pozitif Yayınları, 2004), 17.

[2] Cemal Paşa, Hatırat (Istanbul: Arma Yayınları, 1996), 371.

[3] Quoted in Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Cilt IX (Ankara: TTK Yayınları, 1996), 452.

[4] Talat Paşa’nın Anıları, haz. Alpay Kabacalı (Istanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 2011), 130.

[5] Salim Tamari, Year of the Locust: A Soldier’s Diary and the Erasure of Palestine’s Ottoman Past (CA: University of California Press, 2011), 5.

[6] age., 3.

ANA GÖRSEL: CEMAL PAŞA (SOLDAN DÖRDÜNCÜ ), KAYNAK: ZAFER TOPRAK ARŞİVİ